GZONE Türkiye’nin En Sevilen Kuir İçerik ve Eğlence Markası
Ülkemizde 13 Şubat’ta gösterime giren Grinin 50 Tonu filmini, herkesten önce izleyen Amerikan Entertainment Online kanalından John Boone, filme ilgili izlenimlerini yazdı. Yazarın görüşlerini Murat Renay derledi.
GRİNİN 50 TONU FİLMİNİN KAMERA ARKASI FOTOĞRAFLARI İÇİN BURAYA TIKLAYIN!
Grinin 50 Tonu filminin teaser ve fragmanlarıyla fazlasıyla tahrik edildikten sonra (bu bir ön sevişme miydi yoksa?) nihayet filmi izledik. Pek düşündüğümüz gibi değildi. İşte ev hanımı E.L.James’in romanı Grinin Elli Tonu’nun film adaptasyonunda bizi şaşırtan yedi madde:
- Aslında…Kötü Değil: Ya da o kadar kötü değil. Filmin iyi veya kötü olduğuna kendiniz karar vermelisiniz ama kesinlikle şu andaki halinden daha iyi olabilirmiş. Çalıştıkları malzemede (filmin romanı) sorunlar olduğu kesin ancak buna rağmen ortaya çıkan izlenebilir ve yer yer zevk alınabilecek bir film olmuş.
- Gayet açık saçık : Bu filmin bir aşk filmi olarak pazarlanabilmesi için çok çalışıldı ancak bu kadar çok çıplaklık ve seks içeren bir filmin nasıl olup da “R” akıllı işareti alabildiğine biz de şaşırdık. Filmde çok fazla çıplaklık var. Dakota Johnson ve Jamie Dornan’ın çıplak vücutlarına neredeyse bir porno filmdeki kadar yukarı aşağı kamera hareketleri yapılması söz konusu. Buna ek olarak Dakota Johnson’ın tamamiyle çıplak olduğu sahneler ve Jamie Dornan’ın kameraya pantolon fermuarını açtığı ve penisinin bir kısmının göründüğü sahneler de var.
- Hiç zarif değil: Filmdeki en iyi sahneler seks sahneleri. Öyle de olması gerekiyor. Hayli ateşli sahneler var. Hatta bir tanesinde Beyonce’nin şarkısı çalarken şaplaklama teknikleri üzerine yoğunlaşılıyor. Filmde sürekli “uyarılma” konusunun üzerine basılıyor, hatta öyle ki Ana (Dakota Johnson) her dokunulduğunda hayatında hiç kimse ona hiçbir şekilde dokunmamış gibi davranıyor.
- Aralarında kimya yok: Filmin başrol oyuncuları arasında hiçbir kimya olmadığı söylentileri çıkmıştı ve aslında –bir anlamda-doğru. İki oyuncu da karakterleri için en doğru oyuncu seçimlerinden olmalarına rağmen, birbirleriyle diyalog kurmayıp söylenmeleri istenen sözleri söylüyor gibiler. Diyaloglar o kadar gerçek dışı ve iğreti duruyor ki gerçek hayatta bunları kimsenin söyleyebilmesinin imkanı yok.
- Ama aslında oyuncu seçimi doğru: Dakota ve Jamie’nin bu rol için doğru seçimler olmadığı konusundaki eleştirilere rağmen oyuncuların rolleri için gayet uygun olduklarını belirtmek gerekiyor. Özellikle Jamie Dornan, The Fall’da canlandırdığı soğuk kanlı seri katil rolünü de bu filmdeki Christian Grey rolünün de hakkını veriyor.
- Yine de halen sıkıcı bir film: Film seks sahneleri ve onların arasına serpiştirilen sahnelerden ibaret.Anastasia ve Christian hızlı şekilde bir araya geliyorlar ve bir araya geldiklerinden itibaren çok da çaba sarf etmeden sadece kırbaç ve zincirden oluşan bir akış ilerliyor. Hikayenin akışında iniş çıkış hiç yok. Seks sahnesi dışındaki tek gerilim ise Anastasia’nın kendini Christian’a seks kölesi olarak teslim edeceği kontratın imzalanıp imzalanmamasından ibaret. Açıkcası bu filme konusu için gidecek olan var mıdır ki zaten.
- İkinci film daha iyi olabilir, eğer romanı yazan E.L.James’ten kurtulabilirlerse… Yönetmen Sam Taylor-Johnson’un ona verilen malzemeyi çok iyi kullandığını söyleyebiliriz ancak sorun da işte tam orada başlıyor: Yönetmene verilen malzeme iyi değil. İyi oynanmış, çekilmiş ve izlemesi hoş görüntülerle dolu bir film olmasına rağmen, ikinci romanın film uyarlamasının daha iyi olabilmesi için senaryonun romandaki absürd cümlelerle dolu manasız diyaloglarından kurtulabilmesi gerekiyor.
Yine de romanı sevenlerin ve serinin hayranları için beklentilerini karşılayabilecek bir film.
Kaynak: John Boone-Entertainment Online
