Cumartesi , 19 Nisan 2025

YEŞER SARIYILDIZ YAZDI: TÜRKİYE’DEN GİDENLER YAŞADIKLARINI ANLATTI

GZone Dergi yaşam yazarlarından Yeşer Sarıyıldız, “çekip gideceğim abi bu ülkeden” diye atarlananlar için, çekip gidenlerin tanıklığında gerçekçi bir “Türkiye’den Gitmek” yazısı yazdı. İşte bu yazı:

Dünyanın dört bir yanına dağılıyoruz. Son bir iki yıldır, herkes Türkiye’den gitmek hakkında konuşuyor. Sayısı hiç de azımsanmayacak kadar insan da konuşmakla kalmıyor, planlar yapıyor. Bir kısmı da gitti bile. Bazılarımız sahil kasabalarına yerleşip komün hayatlara geçerken, bazılarımız da sınırdan uzaklaşıp yeni kültürleri tanımaya başlıyor.

Ben ikinci gruptayım. Geçen sene Mart ayında, yerleşik hayattan çıkıp göçebeliğe adım attım ve sonrasında aşık olduğum Budapeşte’yi ikinci evim ilan ettim. İş dolayısıyla İstanbul’a sık sık geldiğim ve zaman zaman uzun dönemli de kaldığım için Türkiye’den kopmuş sayılmam. O nedenle, uzakta yaşamanın negatif tarafları sorulduğunda, cevap verecek doğru kişi olduğumu düşünmüyorum. İşte bu yüzden, bana sürekli sorulan soruları, bu sefer hali hazırda “Türkiye’den gitmiş” başka insanlara sordum. Umarım hepinize ilham olur.

Merve Ilgım Deprem – Budapeşte, Macaristan

DÜNYA EVİM VE TÜRKİYE YALNIZCA BİR ODASI

Türkiye’den ne zaman, ne için taşınmıştın? Şimdi neler yapıyorsun?

Türkiye’den taşınalı 2.5 sene oldu. Şu an Budapeşte’de yaşıyorum. Üniversite için buraya geldim. Metropolitan Üniversitesi’nin Medya ve İletişim Bölümü’nden bu yıl mezun oldum. Yaklaşık 2 ay önce de uluslararası bir firmanın İnsan Kaynakları pozisyonu için işe kabul edildim. Şu anda çalışma vizemin çıkmasını bekliyorum. Sanırım 1 ay gibi bir süre zarfında işe başlayacağım.

Hiç özlediğin oluyor mu?

Tabii ki ülkemi özlüyorum. Sonuçta doğup büyüdüğüm, hayatımın çoğunu geçirdiğim yer Türkiye; ama buna özlem de diyebilirsiniz, alışkanlık da. Orası tartışılır. Keza bu özlem yaşam şartlarını, sokakta karşılaştığım üzücü durumları, gazetedeki ana başlıkları hatırlayınca çok da uzun sürmüyor. Benim için Türkiye, Macaristan ya da dünyanın herhangi bir yerinde yaşamak birbiri ile aynı. Yaşadığınız yeri güzelleştiren unsur insanlar ve onlarla olan iletişiminizdir aslında. Ne kadar güzel anı biriktirebilirseniz, o kadar çok seversiniz o yeri. Türkiye’de genel duruma baktığınızda bu pek mümkün olmuyor. En azından 100 metrede 2-3 laf yemeden sokakta biz kadınlar için yürümek biraz zor. Bunun dışında, ben ülkeden ziyade dünyayı evim olarak görmeyi tercih edenlerdenim. Türkiye bu evin sadece bir odası. Diğer odaları da görmek varken tek birinde, mutsuz olduğun halde, tıkılıp kalmak bana çok da akıl karı gelmiyor. Türkiye’de sahip olup burda olamadığım veya isteyip de yapamadığım hiçbir şey yok. O sebeple “en çok bunu özlüyorum” diye birşey söyleyemem.

Peki ilk taşındığında karşılaştığın sorunlar oldu mu?

İlk taşındığımda pek bir sorunla karşılaşmadım açıkcası. Şehir bana çok iyi davrandı diyebilirim. Çok içime sinen bir ev buldum. Okulumda her şey yolundaydı, zamanla güzel dostlar edindim. Herhangi bir uyum problemi yaşamadım. Biraz da şanslıydım belki bilemiyorum; ancak benim için her şey oldukça yolunda gitti. Macarlar da Türkler gibi sıcak kanlı insanlar, en azından benim jenerasyonum için söyleyebilirim ki oldukça cana yakınlar. Bu sebeple pek bir sorun yaşamadım diyebilirim.

Günlük yaşamında neler değişti? Daha mı kolay ya da farklı zorlukları var mı?

Açıkcası günlük yaşamımda çok fazla şey değişti. Öncelikle başıma birşey gelmeyecekse şunu söylemek istiyorum; burda gödüğüm ilk şey insana insan gibi davranıldığı. Kadın, erkek, çocuk fark etmeksizin siz bir bireysiniz. Benim için en önemli unsur sokakta yürürken saat farkı gözetmeksizin kendimi ne kadar güvende hissettiğim. Burada sabah 5’te de sokakta güvendesiniz, gece yarısı da veya günün herhangi bir saatinde de. Bu benim için çok önemli. Ne giydiğimle, nasıl göründüğümle kimse ilgilenmiyor, ya da gece yarısı sokakta “kız başıma” yalnız dolaşmamla. Kimse sizi rahatsız etmiyor. Bu örneği özellikle veriyorum; çünkü Türkiye’de çok fazla sıkıntı yaşadığım bir konu bu. Yaşadığın yerde kendini güvende hissetmek bence çok önemli.

Tatil için illa ki Türkiye’ye geliyorsundur. Geldiğinde neler hissediyorsun?

Bu soruya yaşadığım bir olayla cevap vermek istiyorum. En son geçen yaz Türkiye’ye gittim, eve vardığımda saat öğlen 12.30’du. Arkadaşım geldi beni görmek için, annem yemek hazırladı. Biz de arkadaşımla marketten ekmek almak için çıktık. Temmuz ayı, hava en az 37 derece. Altımda sort, üstümde tişört var, arkadaşımın da öyle. Marketin önünde bir arabanın içindeki bir bey, ağza alınmayacak şekilde hakareti aşan, çok çirkin şeyler söyledi. Ben böyle durumlarda pek soğukkanlı davranamıyorum açıkcası. Yanına gidip düzgün bir şekilde uyardım; ancak daha da şiddetli bir karşılık aldım. Sonrasında plakasının fotoğrafını çekip en yakın polis karakoluna gittik. Polise durumu anlattığımda ilk karşılaştığım tepki bence bu sorunun cevabı benim için. Polis baştan aşağıya gözüyle beni süzüp “Bu kıyafet mi vardı üstünde” diye sordu. İzmir’de, temmuz ayında, öğlenin 37 derece sıcağında giydiğim şort ve tişörtten ötürü sokakta yediğim hakaretleri polis tek bir cümlesiyle onayladı. Yaşadığım hayal kırıklığı, umutsuzluk ve sinir tam olarak Türkiye’ye geldiğimde hissettiğim duygular.

Peki bunlara ragmen, Türkiye’ye dönme gibi bir planın var mı?

Yakın bir tarihte Türkiyeye tamamen dönmeyi düşünmüyorum. Hayat ne getirir bilinmez ancak benim böyle bir planım yok. Belki bir süre sonra başka bir ülkeye taşınabilirim. Görülücek çok fazla yer var ve bir tane hayatımız var. Onu en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum. Kendimi değerli ve insan gibi hissettiğim yerlerde hayatımı sürdürmek en azından benim için kulağa daha mantıklı geliyor.

Ercan Vural – Katowice, Polonya

EN İYİ TARAFI KOLAY SEYAHAT İMKANI

İstanbul’dan ne zaman ve neden ayrıldın? Şimdi neredesin?

Şu anda Polonya’nın Katowice şehrindeyim, Türkiye’den geleli de 1 yıl 8 ay oluyor tam olarak. Gelme sebebim İstanbul’daki bataklıktan kurtulmaktı. Çok kötü olmadığı sürece herhangi bir ülkeye gelirdim yani, çok da önemli değildi neresi olduğu. Polonya’dan bir teklif gelince, tartışmasız kabul ettim.

Özlediğin şeyler oluyor mu?

Oluyor tabii. En başta, yemekler. Aslında yemeklerle birlikte, ona kolay ulaşmayı da özlüyorum. Mesela, gece aniden çıkıp gidip yemek yiyebilme imkanım yok. Çorbacı, kebapçı gibi lokal lezzetleri özlüyorum; ama hayat standartımı etkileyen bir konu değil elbette. Bir de, Türkiye’deki çocukluk dönemimi özlüyorum. Buna da nostalji diyebiliriz, çünkü bunu zaten Türkiye’deyken de özlüyorum. Son 10-15 yıla dair özlediğim hiçbir şey yok. Bunların dışında, elbette arkadaşları, muhabbetlerimizi özlüyorum. Yine de İstanbul’un karmaşası ve gerginliği içinse her gün bir arada olmaktansa, yılda birkaç defa şimdiki gibi görüşmenin daha kaliteli olduğuna inanıyorum.

Peki yerleşme sürecin nasıldı? Hiç zorluk çektin mi?

Buraya ilk taşındığımda, lehçe bilmemek dışında hiçbir problemle karşılaşmadım. Hatta herkes çok fazla yardımcı oldu. Bilemiyorum, belki de

iş yerinden arkadaşım yardım ettiği için benim için çok kolay olmuş olabilir. Her şey çok basit ve sade olduğu için, sıkıntıdan ziyade aslında keyifli ve heyecanlıydı ilk günler. Yepyeni bir hayat, kendi evini döşüyorsun, etrafın yeşillik… Yani güzeldi hepsi.

Günlük yaşam nasıldı peki? Alışmakta zorlandığın şeyler oldu mu?

Günlük yaşamımda değişen şey sayısı inanılmaz fazla. Birincisi, işe yürüyerek gidip geliyorum. İkincisi, işe başlama saatimle ilgili herhangi bi problem yok. Burada remote çalışmak çok yaygın. İstedigim zaman evden çalışabiliyorum. Etrafta sıfır gürültü var, herhangi bir trafik problemim yok. Bunlar iyi tarafları.

Zor olan tarafıysa şu: Buradaki düzene alışmak biraz vakit alıyor. Türkiye’de, gece dışarı çıkıp herhangi bir sorununuzu çözebilirsiniz ya da Pazar günü açık dükkan bulabilirsiniz. Türkiye’de siz de, diğer insanlar da çok çalışıyor ve bu

aslında her zaman erişilebilir insan bulabilmenizi sağlıyor. Burada resmi tatilde marketler açık olmuyor mesela, çünkü market çalışanları da tatil yapıp aileleriyle vakit geçiriyor. Bu herkes için daha iyi, bir yandan da daha disiplinli olmayı gerektiriyor. Öbür türlü bir şeyleri erteleyince ihmal etmiş ve açıkta kalmış oluyorsunuz. Buna alışma süreci biraz vakit aldı diyebilirim. Artık bu tür işler olduğu zaman, zamanında yapıyorum ve sorun olmuyor.

Bir de gün içerisinde iş dışında iletişimde olduğum insan sayısı az. Sokakta görüp selam verme ve konuşma durumum yok. Daha bireysel bi hayatım var artık, kendimi kaptırıp yürüyorum mesela.

Peki en iyi tarafı ne sence?

Bu sene oturum izni için birtakım mavzuatlarla uğraştım. Bu döneme kadar, neredeyse her hafta sonu yeni bir ülkeye seyahat etme imkanım olmuştu. Mesafeler yakın olduğundan çoğu zaman araba, bazen de uçakla rutin olarak başka ülkelere de seyahat edebiliyordum. Avrupa içi uçak biletleri de cidden uygun fiyatlı. En iyi tarafı kolay seyahat imkanı bana kalırsa.

Türkiye’ye en son ne zaman geldin ve nasıl geçti?

Türkiye’ye, daha doğrusu İstanbul’a en son geçen sene Kasım ayında gelip 2 hafta kaldım. Uçaktan indiğimde, havaalanında ilk hissettiğim şey karmaşa ve gri binaların depresifliği oldu. Onun dışında, gelir gelmez sanki bir yıldır uzakta değilmişim gibi adapte oldum ve bulunduğum süre boyunca çok keyif aldım. Yine de, 2. hafta biterken sıkılmaya başlamış ve burdaki evimi özlemeye başlamıştım. Türkiye hakikaten 10-15 günlük tatillerde çok eğlenceli bir yer. Rutinine girmeyip istediklerinizi yapınca müthiş geçiyor, ama uzun dönem kalsam tekrar bunalacağımı biliyorum.

Uzun dönem derken, ne kadar mesela?

1 ay İstanbul için çok uzun mesela.

Peki yakın tarihte Türkiye’ye dönmekle ilgili ne düşünüyorsun?

Yakın tarihte dönmeyi kesinlikle düşünmüyorum. Elbette hayat ne gösterir bilinmez, ama kendi elimde olduğu sürece neredeyse imkansız diyebilirim. Ancak belki, 10-15 yıl sonra, maddi durumum çok iyi olursa, yılın bir kısmını İzmir’de, bir kısmını yine Avrupa’da geçirecek şekilde düzenleyebilirim. İzmir derken, Ege sahillerinden bahsediyorum elbette. Yılın 3-4 ayı sahil hayatı ve geri kalanı Avrupa’da yaşamak, muhteşem bir hayat tarzı olurdu.

Sezen Teziç – California, Amerika

DAHA KOLAY VE ÇOK DAHA STRESSİZ BİR HAYATA SAHİBİM.

Ne kadar zamandır uzaktasın?

4 buçuk senedir Amerika’da yaşıyorum. İlk senem Iowa’nin küçük bir kasabasında geçti, son üç buçuk senedir California’nın Silikon Vadisi adı verilen yerinde, Bay Area’da yaşıyorum.

Özlediğin oluyor mu?

Dönem dönem şiddetli ve derin bir özlem sarıyor. En çok İstanbul’da dışarda olmanın güzelliğini özlüyorum. Festivalleri, tiyatroları, galerileri, sokakları ve pek tabii ki raki sofralarını … Burada diğer Türk arkadaşlarla aynı tadı yakalamaya calışsak da, sonuçta hep bir şeyler eksik kalıyor.

 En başta alışmak zor muydu? Ne gibi farklılıklar vardı?

Sistem farklı, aslında şöyle düzeltmek daha doğru, yurtdışında sistem var. Yıllarca sistemsiz yaşamış bir bünyeyi sisteme alıştırmak zaman istiyor. 

Günlük yaşamın nasıl değişti peki? Kolaylıklar ve zorluklar neler?

Günlük yaşamıma kendimi sevmek eklendi. Spor yapmak, doğa yürüyüşlerine çıkmak, kampa gitmek, bir hayvana bağlanmak eklendi. 

Daha kolay ve çok daha stressiz bir hayata sahibim, çünkü insanlar birbirine değer veriyor, kibar ve açık olmak önemli.

İş hayatında profesyonel olmak, proje teslim tarihine sadık kalmak ve kaliteden ödün vermemek önemli. Bizim ülkemizde bu tarz şeyler, şansa kalmış durumda.

Zorluklara gelince, kurallar çok katı ve esnekliği yok. Kuralları öğrenmek ve uyum sağlamak sabır ve özveri gerektiren bir iş. Bunun dışında, çevre edinmek ve uzun ve sağlam dostluklar kurmak belirli bir yaştan sonra büyük bir zorluğa dönüşüyor.

Türkiye’ye geldiğinde neler hissediyorsun? En son ne zaman geldin?

En son geçen yaz geldiğimde Türkiye’nin çehresinin değiştiğini fark ettim. Mimarisinin değiştiğini, farklı sosyal imajların türediğini gördüm. “Onlar ve biz” kutuplaşmaları hissettim.

Herkesin çok stresli ve tahammülsüz olduğunu gözlemledim. En kötüsü de herkes her şeyi çok iyi biliyor olduğuna emin davranıyor. Böyle komik bir ego problemiyle cebelleşmek bir hayli can sıkıcı oluyor doğrusu. 

Yakın tarihte dönmeyi düşünüyor musun?

Hayır. Önümüzdeki 5 sene düşünmüyorum. 

Son yıllarda Türkiye’de olan olaylar, bize Türkiye’de hiçbir şeyin garantisi olmadığını gösteriyor. Sokaktaki insanın can güvenliğinin olmadığını, adalete, eğitime, bilime, tarihe, insan haklarına ve özgürlüklere değer verilmediğini gördükçe Amerika’da biraz daha donanım ve bütçe sahibi olup, ülkeme öğretmek için geri dönmek istiyorum. 

Erdem Aksakal – Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri

İSTANBUL’DA İÇİMİZE SİNEN GÜVENSİZLİK, İNSANLARLA ŞEFFAF BİR GÜVEN İLİŞKİSİ KURMAYI ZORLAŞTIRDI.

Ne kadar zamandır Türkiye’den uzakta yaşıyorsun? Şu an neredesin? Gitmen mi gerekti, bir tercih miydi?

Yaklaşık 5 aydır Dubai’de yaşıyorum. İşim gereği zaman zaman Türkiye’ye de geliyor, Ortadoğu bölgesinde çokça seyahat ediyorum.  Kurumsal hayatta çok uluslu bir şirkette çalıştığım için uluslararası bir görev kariyerimin doğal bir aşamasıydı, ben de bu yolculuğa gönüllü oldum.

Özlüyor musun? Ya da en çok neleri özlüyorsun?

Özleyecek kadar uzun süre ayrı kaldım mı emin değilim. Sık sık İstanbul’a gidip geliyorum. Uzak olduğum zamanlarda dahi bir gurbet hastalığına tutulduğumu söyleyemem. Kendi ülkemden başka yerde yaşayamam derdim; ama gayet de güzel uyum sağlanıyormuş. Sanırım globalleşme her büyük şehri birbirine benzetti, benzer hayatlar yaşıyoruz.

En çok özlediklerim arkadaşlar oluyor haliyle. Bir de meyhaneler olabilir.

İlk taşındığında ne gibi sorunlarla karşılaştın?

Bugüne kadar sadece Türkiye’de yaşamıştım ve çok yerel kaldığımı hissettim. Türkiye gündemi, sanırım Türk yemekleri gibi çok baskın. Diğer kültürleri yeterince tanımadığımı farkettim. Onlarca farklı milliyetten insanla çalışıyorum. Paylaştıkça dünyanın kültürel zenginliklerini görüyorum. Türkiye, içinde yaşarken kendi sorunları dışında başka bir şey düşünmenize izin vermiyor.

Bir diğer sorun da aşırı uyanık olmaya çalışmaktı. Türkiye’de özellikle İstanbul’da yaşarken eğer gözünüzü dört, hatta sekiz-onaltı açmaz, her insandan şüphelenmez, biraz diş göstermezseniz ütülürsünüz gibi bir algıyla yaşıyordum. İçimize sinen bu güvensizlik, insanlarla şeffaf bir güven ilişkisi kurmayı zorlaştırdı. Ev tutacağım zamanlar, emlak danışmanlarına güvenmekte o kadar zorlandım ki. Türkiye’deki emlakçıların yarattığı imajdan bir günde arındıramadım beynimi.

Günlük yaşamında neler değişti? Daha mı kolay ya da farklı zorlukları var mı?

İstanbul trafiği çıktı hayatımdan. İki nokta arasındaki mesafenin 10 dakika olabileceği bir hayatın mümkün olduğunu anımsadım. Kendime ve aileme zaman ayırmaya başladım. Sadece trafik değil, gürültü ve görüntü kirliliğinden de arındım İstanbul’dan ayrılınca. Kornaların ve caddelerdeki reklam kirliliğinin sırtımda çok ağır bir yük yarattığını farkettim.

İstanbul’da kolayca yapıp, burada zorlandığım bir günlük hayat detayı henüz karşıma çıkmadı.

İş için Türkiye’ye arada bir geliyorsun. Geldiğinde neler hissediyorsun? Günlük hayattaki farklılıklar neler?

Ortadoğu’nun bir çok kentine gidiyorum. İstanbul’a geldiğimdeki kaosu ve düzensizliği pek az kentte görmekteyim. Daha ilk varışta havaalanındaki tabelaların vasatlığı, esnaf ve taksicilerin davranışları bir düzensizliğin ortasına geldiğimi birkaç dakikada hatırlatıyor zaten. İstanbul kent hayatı ne yazık ki insanların gevşemesine, kendisi gibi olmasına izin vermiyor. Geldiğimde en belirgin hissim etrafıma ördüğüm koruma kalkanı oluyor.

Burak Çebi – Berlin, Almanya

KENDİ SICAK VE RAHAT ORTAMIMIZDAN ÇIKIP YENİ HAYATLAR KEŞFEDEBİLİYORSAK, DÜNYAYI VE KENDİMİZİ ANLAMAYA DAHA YAKINIZ DEMEKTİR.

Ne kadar zamandır Türkiye’den uzakta yaşıyorsun? Şu an neredesin? Gitmen mi gerekti, bir tercih miydi?

Bu haftalarda Almanya’daki 14. yılıma gireceğim. 6 yıldır da Berlin’de oturuyorum. 17 yaşımda Izmir Devlet Konservatuarı piyano bölümünde okurken kendime çizdiğim yolda ilerlemek için gitmem gerektiğini anlamış ve buna karar vermiştim. Öte yandan bu yolu çizmek bir tercihti tabii.

Neleri özlüyor insan?

Aile ve arkadaşlarını özlüyor insan. Ancak bir süre sonra arkadaşlarım da dünyanın çeşitli yerlerine dağıldılar. Günumüzde hayat o kadar mobil hale geldi ki, her yere en kısa sürede ulaşmak mümkün. Bu sayede özlem gidermek de mümkün oluyor.

Peki 14 yıl önceye dönelim. İlk taşınma süreci nasıldı?

Bir anda kendimi bambaşka bir günlük yaşamın içinde buldum. Almancayı da henüz iyi konuşamıyordum. Uyum süreci 1 sene kadar sürdü. Her gece ‘bu sömestr bitsin, döneceğim’ diye uyuduğum zamanlar oldu. Ama bu zorluklar aşılınca kendinizi yepyeni bir ortamda , yepyeni bir hayatın içinde buluyorsunuz. Buna değer.

Günlük yaşamında neler değişti? Daha mı kolay ya da farklı zorlukları var mı?

Buraya gelirken amacım burada bir hayat kurmaktı. Yani her şeye belli bir süreliğine değil, hakikaten adapte olmaya çalıştım ilk zamanlarda. Bu, neyin ne kadar zor olduğunu anlamaya çalışırken unutulmaması gereken çok önemli bir parametre. Çünkü ilk zamanlarda anlayamadığın, sana zor veya ters gelen şeyler bir süre sonra uyum sağlandığında

hayatının bir parçası haline geliyor. Almanya tabii işleyişin çok farklı olduğu bir coğrafya; ama iyi, ama kötü. Ama buna katlanmayı değil, anlamayı ve parçası olmayı seçmek gerek.

Peki ne kadar gitsen de, kafan Türkiye’den uzaklaşabiliyor mu? Fiziken uzak olmak daha mı iyi, daha mı kötü?

Sık seyahat ediyorum. Bunun etkilerinden birisi, seyahat ettiğiniz ülkelerin bir süre sonra yaşam alanınıza dahil olması. Yani ayrı ülkelerde olmak değil de, o an yaşam alanınınızın başka bir köşesinde olmak gibi. Türkiye’ye sıkça gidip geldiğimden bir parçam da orada sayılır, yani fiziken de ruhen de çok uzak sayılmam.

Tatillerini Türkiye’de değerlendiriyor musun?

Gerçekten de tatil için sık sık gelirim. Ege’nin bize verilmiş bir hazine olduğunu düşünüyorum. Günlük yaşamı, kariyeri, her şeyi bir yana bıraksak, yaşamımı bu topraklarda geçirmek isterim.

Yakın tarihte dönmeyi düşünüyor musun? İyi bir teklif gelse, değerlendirir misin?

Son zamanlarda, nişanlım ile Almanya’daki politik klimayı değerlendiriyoruz, özellikle en son seçim sonuçlarından sonra. Uzun vadeli olarak, eğer işler kötüye giderse 3. bir ülkeye yerlesme planımız var. Aslında tamamen uyum sağladığımı fark ettiğim ilk zamanlarda bu sorunun cevabı “hayır” olurdu. Ancak şimdi daha açık görüşlüyüm. Iyi bir teklifi değerlendirmeyi düşünürüm. Ama hayatımı her iki, ya da üç ülke arasında sürdürebileceğim bir versiyon daha uygun olurdu.

Mesleki açıdan düşündüğünde, Türkiye’de olsan, şu an bulunduğun noktada olur ve aynı şekilde saygı görür müydün?

Türkiye’de kalmış olsam bu kadar geniş bir bakış açısına sahip olamaz ve bu tecrübeleri edinemezdim. Bu, Türkiye’nin ve Avrupa’nın eğitim konusundaki anlayış farklılıklarıyla da ilgili, ama esasen şununla da ilgili: Kendi sıcak ve rahat ortamımızdan çıkıp yeni hayatlar keşfedebiliyorsak, dünyayı ve kendimizi anlamaya daha yakınız demektir.

Buna da bakın

TUĞBA BADAL YAZDI: BENİ EDEPSİZLİĞİMLE HATIRLAYIN, EDEBİNİZ SİZDE KALSIN

Ah! Hiç sevişmeden göçüp gidecek ölümlüler! Bir sevişse hiçbir şeyi kalmayacak adamların, uzanamadığı ciğeri mundar …