Fergan Mirkelam benim takıntım. Herkesin Tarkan’ı, Kenan Doğulu’su hatta Serdar Ortaç’ı varken benim her zaman bir tanecik Mirkelam’ım oldu. Kendisi enteresandır, tastamam bir “pop yıldızı” olmasına rağmen çoğu dinleyici için akla ilk gelenlerden olmaz. Bu durumun herhangi bir eksikten değil, Mirkelam’ın standardın çok üstünde, kalifiye bir müzisyen oluşundan kaynaklandığını söylemek mümkün. Yakışıklı ve yetenekli bay Mirkelam’ın mücevher gibi ilk albümü bu müthiş adamın müziğe ne güzellikler kattığının küçük bir parçası ve çıkış öyküsü de bir o kadar benzersiz.
Bundan tam 20 yıl önce, 90’ların o haylaz ve zevk dolu televizyon akşamlarından birinde hayatımıza giriverdi Mirkelam. Elinde şahane bir şarkısı (“Her Gece”) ve bu şarkı boyunca durmadan koştuğu bir video klibi vardı. Derler ya “doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla olmak” diye, böyle bir sihir gerçekleşmişti o akşam (ve sanıyorum bir daha da böylesi görülmedi). Ertesi sabah Mirkelam’ın herkesin enteresan bulduğu ismi ve şarkısı dillerdeydi.
Mirkelam aslında soy ismiymiş, neredeyse tüm şarkılarını kendisi yazarmış, benzersiz sesiyle ne şahane aşk şarkıları (“Unutulmaz”dan “”Aşk Garibi”ne ve “Mutlu Olmak İstiyorum”a) söyleyip herkesi üzermiş, disko da üstüne pek yakışırmış (“Tereddüt(Terle)”), “çikolata-limonata” ile “asuman-pansuman” konseptlerini bile 10 numara satabilirmiş, hatta Kargo’nun yeni solisti olacak cesaret de varmış bu adamda… Bunların hepsini seneler içinde gördük. Ama şimdi hikayenin başladığı noktaya, o baldan tatlı ilk Mirkelam albümüne (“kendi ismini taşıyan ilk albümü”ne) geri dönelim.
Mirkelam alaturkayı ve nostaljiyi çok seviyor, istediği zaman tizlerde dikleşerek istediği zaman peslerde yumuşacık çok güzel şarkı söylüyor, farklı türleri bir araya getirmekten hiç çekinmiyor, daha önemlisi bu karışımların üstünde sırıtmamasını sağlıyor ve en nostaljik halinde bile zamanının sanatçısı olmayı biliyor. Buradan yola çıkarak bu albümün Mirkelam’ın müziğinin oluşumunda çok önemli bir temel oluşturduğunu belirtmekte fayda var.
Albümün bir diğer yaratıcısı ve son derece yetenekli bir müzisyen olan İskender Paydaş’ın Kayahan ile aldığı yolda kazandığı tüm hünerleri Mirkelam’ın gazıyla çok daha özgürce sergilediği albüm o dönem için son derece orijinal ve denenmemiş, duyulmamış müzikal anlar içeriyor. Hatta öyle ki bu anlar 20 yılın sonra bugün hala modern geliyor kulağa. Mükemmel çıkış şarkısı “Her Gece”ye bayıldığımız alaturka nağmelerini armağan eden Tarkan’ın şarkıya ve albüme olan güveni de bu durumun destekleyicisi bir bakıma.
“Her Gece”nin tek özelliği Tarkan vokali içeriyor olması değil tabii ki. İskender Paydaş bu şarkıda, Mirkelam’ın beyine dakikasında yerleşen bestesini gümbür gümbür vurmalılar ve yağ gibi kemanlarla öyle güzel süslüyor ki Mirkelam’ın alaturka dozu kararında yorumu ile birleşince “Her Gece” gibi bir şarkı ile bir gecede ünlenmemek imkansız hale geliyor.
Devamında gelen “Tavla” albümün zamana meydan okumuş (ve yeni haliyle 2011 yılında Paydaş’ın “Zamansız Şarkılar” albümüne girmiş) şarkılardan biri. Pul-zar efektleri ile klavyeyi öne çıkaran ama kemanlarını ve dans etmeyi zorunlu kılan ritmini de asla unutmayan düzenlemesi ile “Tavla” albümün ikinci video klip şarkısı olmuştu ve eşlik etmesi son derece keyifli olan sözleri sayesinde yıllar içinde gece kulüplerinin marşlarından biri haline geldi.
3.sıradaki “Hatıralar” önceki ikisi gibi efsaneleşmiş şarkılardan biri. Mirkelam’ın maziye olan aşkını bizlere ilk kez aşıladığı “Hatıralar”, sanatçının yazdığı sözlerle (“Gözyaşıma dalıp dalıp seni hatırlarım”) burnumuzun direğini nasıl sızlatabileceğinin ilk sinyali aynı zamanda. Son derece sakin, sade bir düzenleme ve Mirkelam’ın 60’lardan kopup gelmiş gibi naif, yumuşacık yorumunun birlikteliği albümün en özel anlarından birini yaratmıştı.
“Hatıralar”ın ardından, eski Türk filmlerinden birindeymişiz hissi tempoyu yükselten “Ahu Gözlüm” ile devam ediyordu. Bu şarkı sözlerindeki ahu gözler, fallara kalmış gelecekler ve eteklere konulmuş kuşlara eşlik eden kemanları ve kanunları ile Türkan Şoray’a ya da Hülya Koçyiğit’e rahatlıkla serenat yapılabilecek bir nostalji güzellemesiydi.
Enteresan bir 80’ler popu ile reggea kırması olan “Karşılıksız Çek” albümün 5 numarasıydı. Aşkı para metaforu üzerinden anlatırken (“Sevgi birikir orda, önemi var faizlerin ama sevgi bankasında yok ki senin hiç nakitin”), tropikal ritmiyle kafanızı sağa sola “karşılıksız çeeek” diye oynatmanıza neden olan şarkının “uuuuu naynoninnanninnooom” vokalli bölümünün çok eğlenceli olduğunu belirtmek gerek.
B yüzünü açan (bu ifadeden asla sıkılmayacağım) “Dümtek”, aksak ritmi ve bu ritmi destekleyen darbukaları ile öne çıkarak “Tavla”nın ikinci bölümü hissini yaratırken akabindeki “Sevdim Ben De” albümün kliplenmemesine rağmen en çok sevilen şarkılarından biri olmuştu. Tam kıvamındaki alaturkalığı ve Mirkelam’ın hedefi vuran sözleri (“Eller ne derse desin be, senin sevgin hep bambaşka”) ama en önemlisi, albümün en tatlı melodisi ve vokallerine sahip olmasıyla popun en içten “kadere isyan” şarkılarından biri olmuştu.
Paydaş’ın söz ve bestelerine dahil olması ile bir parça daha agresifleşen “İstemem” ve “Sevmek Suç mu?” zamanlarının ötesinde iki şarkıydı. Albüm geneline göre sesini daha farklı kullandığı “İstemem”, “Ben işten gelince deli (kedi) gibi olsun” sözleriyle daha seksi ve ateşli bir Mirkelam sunuyordu. (Mirkelam’ın ateşine karşılık şarkının vokalisti Berna Keser “Ateş ateşle söndürülmez, kuru lafla yar sevilmez” diyordu, o ayrı.)
“Sevmek Suç mu?” ise yolunu şaşırmış bir arabesk besteydi aslında ve şarkı boyunca duyulan polis telsizlerinden kaçamıyordu. Mirkelam’ın doğrudan 80’lerin İbrahim Tatlıses şarkılarına selam çakarak yorumladığı şarkıya Paydaş’ın yaptığı düzenlemenin 95 yılına çok fazla olduğunu düşünüyor ve bilhassa buradaki çabaları karşısında kendisinin önünde saygıyla eğiliyorum.
Albümün önünde belim tutuluncaya kadar eğildiğim şarkısı ise finali yapan olağanüstü “İstanbul’da” idi. Mirkelam’ın her türlü abartıdan uzak söylediği şarkı, ancak MFÖ gibi bir gruptan çıkabilecek sadelik ve olgunluğa sahip. (“Eğlenmeye bak şu sevgili dünyada, zevk almayı tat özverili dünyada” sözlerini onlardan duysak hiç yadırgamazdık.) İnsanın içini bir tuhaf eden melodisi ve rüyamsı atmosferi ile bu albümün en “cool” şarkısı “İstanbul’da” kendi hayran kitlesine sahip bir pop başyapıtı.
Yaşattığı duygusal yolculuğu, eğlencesi ve özellikle dinamikliği ile bugün 20.yaşını kutlayan albüm için bunların ötesinde denebilecek tek şey şu belki de (yine MFÖ’den ilham alarak): Ne güzel şeysin sen, hep yaşın 20!
Mirkelam’ın kendi adını taşıyan albümünü dinlemek için buraya tıklayın