Yeni yılın ilk günlerinde güzel bir geçmiş yıl çorbası içmek iyi gelir. Geçen yıl neler oldu, gelecek yıl neler olmalı diye insanın kendiyle hesaplaşma zamanı. Ama çorbanın içinde 2014 yılının olayları varsa bu çorbanın içilebilitesi biraz tartışmalı olabilir. Herkesin kişisel yaşamında var olan olaylarıyla belki kötü bir yıl, belki de iyilik dereceleriyle ölçülemeyecek bir yıl geride kalmış olabilir. Örneğin ben 2014 yılının ilk altı ayını askerde geçirdim. O yüzden benim çorbamın içine yanlışlıkla zencefil filan da karışmış oldu.
2014 bir geldi pir geldi. Aylardan Mart, kapıdan bakıp kazma kürek yaktığımız yılları geride bırakmışız, teknolojik devrim olmuş, artık akıllı evler filan var, bir tivit atıyorsunuz evinizde kaloriferiniz çalışmaya başlıyor, çamaşır makineniz çamaşırları kurutuyor derken bir de ne görelim haşmetli devletimiz Twitter’ı yasakladı. Bu ülkede işi Twitter fenomenliği olan insanlar var, o insanların tüm yaşamını elinden almış oluyorsunuz, bunun farkında mısınız! Hızını alamayan devletimiz bir hafta sonra Youtube’a da güle güle dedirtti. Millet DNS ayarı değiştirme uzmanı oldu. Youtube’un muadil siteleri bulunduğundan çok sarsmadı; ama Twitter açılmasaydı intihar yüzdemiz artacaktı.
İntihar demişken aklıma geldi tüm Türkiye’nin ardından nobran bir yüz ifadesiyle izlediği ilk intihar videomuz da 2014 de sosyal medyada yayınlanmış oldu. Sevgili Mehmet Pişkin (en yakın arkadaşımın adını Google’a soran ben, bu adamın adını direkt hatırlıyorum) bir video çekip bunu sosyal medyada paylaştıktan sonra intihar etti. Öyle huzurlu, sakin, munis, hafif neşeli veda ediyordu ki benim bile canım çekmedi değil yani. Bir gün intihar edersem ben de böyle bir video hazırlayacağım diye karar verdim. Konuşma metnimi aklımda hazırladım, kimlere teşekkür edeceğim, yaşamaya devam edenlere nasıl mesajlar vereceğim hepsini belirledim bile. Tamamen özentilik biliyorum ama özenmek bizim kültürümüzün bir gerçeği! Ayrıca intihar edebilecek kadar cesur bir insan değilim. Ben sadece videosunu mu hazırlasam diyordum ki unutuldu gitti.
Mart ayının sonunda yerel seçimler yapıldı. Trafolara giren kediler gündemimize oturdu. Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemini yanlış anlayan kediler sayesinde oylar karanlıkta sayıldı. Birkaç yaramaz kedi yüzünden birçok ilçenin başkanı değişti. Daha sonra trafolara girip demokrasimizle dalga geçen kediler yakalandılar; ama kedidir ne yapsa yeridir deyip serbest bırakıldılar.
Malezya Havayollarına ait 239 kişi taşıyan yolcu uçağı kayboldu. Bence yılın en korkunç olaylarından birisi de budur. Belki bu haberi herkes unuttu ama ben hala takip ediyorum. Bu insanlara ne olduğu hiç belli değil. Kaybolduğu tahmin edilen bölge tam tamına dört farklı ülke tarafından arandı, tarandı sonuç olarak hiçbir iz bulunamadı. Bu 239 kişi bir adaya düşüp Lost 2 dizisi çekmeye başlamış olabilirler mi? Bu insanların o adadan kurtulmaları yine en azından beş sezon mu sürer? Aralarında onlara liderlik yapacak bir doktor var mıydı? Aklımda deli deli sorular var! Bu insanlar bir gün bir yerden çıkacaklar ama bakalım nereden?
2014 işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından son derece felaket bir yıldı. Ölen canların adlarını değil de ancak sayılarını hatırlayabilirsiniz. 301 madenci desem hemen herkes Soma der, 18 madenci desem Ermenek dersiniz, ya asansör faciası desem, 10 işçi desem hemen Mecidiyeköy aklınıza gelecektir. Tüm bu ölümler olurken biz sadece bu işin fıtratına odaklanabildik. Örneğin çalışma ve sosyal güvenlik bakanımız istifa etmeli dedik, bunca ölümün bir bedeli olmalıydı, devletimiz İngiltere’yi örnek gösterdi. Baktık ki bundan 150 yıl önce İngiltere’de de madenci ölümleri olmuş, o zamanın kraliçesi istifa etmemiş! Tarih tekerrür ediyor dedik, bu işin fıtratında varmış dedik. Her gün yeni bir ölüm haberi gelmesine rağmen unuttuk, unutmaya direniyoruz.
Bu arada kış uykusuna yatmış halkımız “Kış Uykusu” filmiyle ödüllendirildi. Nuri Bilge Ceylan sağ olsun yılın nadir güzel olaylarından birini gerçekleştirdi, Cannes Film Festivalinden Altın Palmiye alarak hepimizi gururlandırdı. Gururlandığımız film ülkemizde vasat bir komedi filmi kadar bile gişe yapamamış olabilir ama en azından salonlar boş kaldı diye haberleri çıkmadı. Bu bile olumlu bir gelişmeydi.
2014 yılında en çok konuştuğumuz konulardan birisi Cumhurbaşkanlığı seçimiydi kuşkusuz. Örneğin “Ekmek için Ekmeleddin” sloganıyla reklamcılık ve pazarlama alanında ne seviyelere geldiğimizi tüm dünyaya kanıtlamış olduk. Bundan daha yaratıcı, daha özüne uygun bir slogan bulunabilir miydi? Ekmeği de yurtdışından ithal ediyorduk, Ekmeleddin Beyi de. İkisi de bu topraklardan gelmiş gibi duran safi yabancı ürünlerdi. Sonuç olarak seçimleri eski başbakan kazandı, biz de boşu boşuna tatilimizi yarıda kesip İstanbul’a döndüğümüzle kaldık. Şimdi yeni Cumhurbaşkanımız fakir halkımızın zengin saraylarında kurum kuruluyor. En büyük tartışma konumuz ise seçimlerden sonra patlak verdi. Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak inşa edilen Ak Saray bin odasıyla, on bin liralık klozetleriyle, seksen bir asansörüyle ağzımıza sakız oldu. Ne demişler zenginin parası fakirin ağzını yorarmış ama bu sefer fakirin parasıyla har vurup harman savuran devlet baba hepimizin ağzını yordu. Sonuç olarak ne oldu; Hülya Avşar gezmeye gitti ve beğenmedi. “Benim evim bu saraydan daha şatafatlı!” dedi.
2014 yılının en popüler hastalığı kesinlikle ALS idi. Tam da yaz aylarında tüm dünyayı saran, “başından aşağıya bir kova buzlu su dök ve bu hastalığın farkına var!” etkinliği sayesinde millet yaz sıcağında bunalmaktan kurtuldu. Her yaz böyle sulu etkinlikler yaratılabilir. Buradan halkla ilişkiler uzmanlarına sesleniyorum, bizim millet böyle sulu etkinliklere bayılıyor. Her soğuk suyu yiyen aynı zamanda derneğe bağışta da bulundu mu bilemiyoruz; ama kışın ortasına denk gelseydi kimsenin sosyal sorumluluktur deyip o kadar kova kova suyu başından aşağıya döküp videoya çekeceğini sanmıyorum.
12 Eylül darbesini yapan askerler hakkında açılan dava sonuçlandı. O zamandan bu zamana yaşamayı başarabilmiş son iki generale müebbet hapis cezası verildi. Bunca yıldan sonra gelen bu karara sevinebilen tek bir vatandaş var mıdır bilemiyorum. “Geç gelen adalet, adalet değildir!” sözünün yaşayarak öğrenmiş olduk.
Rosetta isimli uzay aracı tam tamına 10 yıl sonra bir kuyruklu yıldızın üzerine üst kurmayı başardı. Bu olay insanoğlunun uzaya gitmesinden sonraki en büyük olayıdır. Tabii ki bilimkurgu filmlerimize filan bakarsanız hala çok gerideyiz. Ama bir uzay aracını ancak on yılda bir kuyruklu yıldıza gönderebiliyorsanız kusura bakmayın da ilerleyemezsiniz yani. Verin o Rosetta’yı bizim Ulaştırma Bakanımıza bakın nasıl yıldırım hızıyla yerleştiriyor istediğiniz yere. Ne yazık ki dünyanın uzay bilimcilerinin bizim elimizdeki cevherlerden haberi yok. Biz Marmaray yapmış ülkeyiz farkında değiller. Örneğin o kuyruklu yıldızın üzerine bir site kurulacak diye TOKİ destekli ihale açın bakalım bizim Türk inşaat şirketleri nasıl koşa koşa geliyorlar. Yani sizin bir uzay aracını on yılda indirdiğiniz yere bizim Türk müteahhitler o kadar yılda gökdelenleriyle, AVMesiyle site kurardı. Kimse oturamasa bile satarlardı.
2014 yılının en güzel olaylarından birisi de GZone ekibinin şimdilik online olsa bile bir dergi çıkarma azmiyle çalışmasıdır. Bu dergi için çalışan herkese buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Eşcinsel dünyanın özgürleşmesi, kültürlenmesi ve daha rahat bir şekilde hareket ederek görünürlülüğünü arttırabilmesi tüm Türkiye için hayırlı bir olaydır. Daha özgür, daha çağdaş bir Türkiye demektir. Bunun için yazılı basında haber olması kadar edebi eserlere konu olabilmesi, magazinel dergiler çıkarabilmesi büyük adımlardır. 2015 yılında dergimizin basılı bir yayın olarak yayımlanması en büyük isteklerimden birisidir.
2015 yılının daha komik, kendimizle dalga geçebildiğimiz, kadına şiddetten uzaklaşabildiğimiz, LGBTİ bireylerin hoşgörüyle karşılandığı, riyadan kurtulabildiğimiz, samimi bir yıl olması dileğiyle. Sevgiyle kalın.