Cumartesi , 26 Nisan 2025

TAN TAŞÇI İLE DOBRA DOBRA

Aralık ayı GZONE DERGİ sayısında bizleri kırmayıp çok özel açıklamalarda bulunan Tan Taşçı aynı zamanda kapağımıza da konuk oldu.

Röportaj: Onur ÖZIŞIK

Geçtiğimiz ay hem yeni albüm hem de bir konser DVDsi habercisi, ’’Ağrılı Başımız’’ isimli bir tekli çalışmasıyla sessizliğini bozdun. Uzun zamandır bir albüm yerine teklilerle ilerliyorsun. Bunun sebebi nedir?

Uzun zamandır istediğim özeni göstererek bir albüm yapmıyorum  fakat müziğe olan ihtiyacımı konserler ve dijital teklilerle gideriyorum. Bu arada besteler yapıyorum. Geçtiğimiz ay Bostancı Gösteri Merkezi konseri için özel ‘’Ağrılı Başımız’’ ı çıkardık, bu kez Bırak Beni gibi yalnızca dijital değil aynı zamanda CD olarak da üretildi.

Allbüm yaptığınız zaman konu sanat kalıbından çıkıp ticari kaygıya dönüşüyor, bu kaygı süreci beni yapmam gerekenden soğutuyor. Bir süre internet özgürlüğümü kullanıp, dijital projelerde yürümeyi tercih ettim işin açıkçası.

Yeni bir albüm hazırlığında olduğunu da biliyorum, peki bu albümün detayları nedir?

Evet bir albüm hazırlıyorum ancak repertuar sürekli değişiyor. Uzun zamandır bir albüm yapmadığım için yeni projem üstünde çok daha özenli çalışıyorum. Bu albümü ticari açıdan belirli kitle ve mecralara yönelik bir repertuar, bir playlist olsun da istemiyorum. Günümüz albümleri tüketim hızımıza ayak uydurmak adına hızla üretilen ürünler olduğunu düşünüyorum ve yalnızca rafta isminizin bulunması adına çıkarıldıklarını düşünüyorum, bu albümün öyle olmasını istemediğim için işi biraz ağırdan alıyorum. İlk albümüm 8/10 yıl boyunca biriktirdiğim şarkılardan oluşmuştu ve başarısı aşikar. Bu albümün de öyle olması için Acele etmeden Ya da başka duygulara girmeden en kendim gibi olarak çıkaracağım.

Albümün çıkış tarihi 2015 başı olacak fakat değişkenlik gösterebilir. Repertuara yeni bir şarkı girebilir, düzenlemelerde değişikliğe gidilebilinir, aklımıza yeni fikirler gelebilir. Bu sebeplerden düşündüğüm tarihten daha da gecikebilir, ancak dediğim gibi doğru olanın bu olduğunu düşünüyorum.

Seni tanıyan biri olarak, benim gördüğüm iki tane farklı Tan var. Biri sahnede gördüğümüz melankolik Tan, diğeri ise sosyal medyada gördüğümüz eğlenceli Tan. Neden bu iki mecrada iki farklı Tan görüyoruz?

Bizlerin kendimizi doğru tanıtmamız için fazla platform seçeneğimiz yok. İyi ki sosyal medya hayatımıza girdi ki en salt halimizi orada sunabiliyoruz. Televizyonun bir samimiyetsizliği var, bir kandırma, belki de bir görev hali var. Hele ki son zamanlarda ki yasaklı halini de bunlara eklersek orada olduğun gibi olamıyorsun, sahte bir gülücük oluyor yüzünde. Orada sen hangi şarkıyı seslendiriyorsan o şarkı olmak zorunda kalıyorsun.

Televizyon Dünyasının sahte olduğunu mu düşünüyorsun ? Televizyon projesi teklifleri alıyor musun? Neden televizyon programlarına katılmıyorsun?

Televizyonda herkesin sahte olduğunu ve televizyonun bir aptal kutusu olduğunu düşünüyorum.Ve tezattır belki ama bu sebepten çok da iyi bir televizyoncu olabilirim aslında.Dönem dönem teklifler alıp toplantılar yaptım fakat düşündüğüm farkı yaratabilecek projeler yok. Hep kendine hizmet ediyor. Sanat ve topluma da biraz hizmet etmesi gerekli. Uff çok sıkıcıyım değil mi ?

Çocukluğuna gidecek olursak, senin müzikalitenin ve kariyerinin oluşmasında Türkiye’den ve Dünya’dan hangi sanatçılar etkiledi?

Başarı hikayesi güzel olan her sanatçı beni etkiledi çocukken. Değişik mozaiklerden oluşan bir çocukluk yaşadım, çok ufak yaşta polifonik korolarda ‘’Gospel’’ tarzda şarkılar da söyledim. Sonrasında konservatuarda opera okurken, TRT korolarında bir dönem Halk ve Sanat Müziği de söyledim. Halen o dönemden bir Sanat Müziği kalıntısı var, albümlerimde Sanat Müziği şarkıları yorumlamamın da asıl sebebi budur. Yine konservatuar devam ederken bir grup kurup barlarda popüler şarkılar söylemeye başladım. Bu sebepten dinlediğim sanatçılarda hep birbirinden farklı mozaiklere ait sanatçılar oldu. Önemli olan kendi isteklerini gerçekleştirmiş olmaları bence. Mesela konservatuar dönemimde dinlemek için Jose Carreras, Maria Callas, Domingo’lar sayabilirim ama bu yine de üzerimdeki Pavarotti etkisini azaltmadı. 

Popüler müzik adına fazlaca 80 ve 90’lardaki tüm başarılı popçuları da dinledim. Bazen alakasız bir şarkının içinde bulurum kendimi. Arkadaşlarım dinlediğimi anlamasın diye kulaklıkla dinlediğim şarkılar olur. Ben o dinlediğim şeyi sanat eseri olarak dinliyorumdur, içinde duygular vardır. Bir fado bir oyun havası yada bir arya olabilir. Güzel bulduğum her şeyi dinlerim ve insanların da güzel buldukları her şeyi dinlemesini öneriyorum. Konu tek bir sanatçıya takıntılı olmak olduğu zaman iş sanattan çıkıyor. Sanat çok kollu bir kavram olduğu için önyargısızca güzel olan her şeye kulak vermek gerektiğini düşünüyorum.

Müziğinde melankolik olmana rağmen özel hayatında da fazlasıyla eğlencelisin. Takipçilerin yada arkadaşların sana şaşırıyor mu ?

Beni gerçekten müziğimle tanıyan insanlar beni bir bakıma gerçekten tanıyan insanlardır. Melankolik değilim ben, aslında duygusalım bu daha geniş bir kapsamdır. Bazen melankolik bazen eğlenceli bazen mutlu bazen sinirli, hepsi uçlardadır ama beni tanıyorlar orası kesin.

Bu soruyu sosyal medyayı örneklendirerek cevap vermek daha açıklayıcı olur. Mesela benim profilimde 100.000 takipçim var diyelim. Bir sosyal medya araştırması yaparak ortalamaya vurunca 80.000 kadarının dinlediği benim tarz müziğimle alakalıysa diğer 20.000’lik  kitle genel olarak herkesi takip eden popüler kültür magazin ya da merakla gelen takipçilerdir. Bu durumda takipçi sayım yüksek oranda benimle direk ilişkili ve ilgili oluyor ve bu insanlar beni doğal olarak böyle tanıyor. Zaten o sanatçının eserine, mesleğine doğru baktığın zaman ancak onu tanıyabilirsin.

Bu bahsettiğin yalnızca kendi şarkılarını üreten yorumcular için geçerli değil mi?

Bir şarkının söz yazarı ve bestecisinin sahibi sanılması Orta Çağ sanat anlayışı gibi geliyor bana. O şarkının bestecisi, söz yazarı kadar aranjörü ve tatbiki yorumcusu da önemlidir, ki günümüzde aranjörlerin de albüm yaptıklarını görüyoruz. Söz yazarların da . Ve tabii yorumcu albümleri gibi ilgi görüyor. Bu kavramların hepsi ayırt edilmeli. O sanat eseri ile o sanatçıyı tanımak istiyorsa sanatın hangi dalını o eserde icra ediyorsa ona bakılır. Bizde bunlar henüz varılan kavramlar değil ne yazık ki.

Mesela bugün, çok duygusal, hayata ve aşka dair mükemmel mesajlar taşıyan bir Sezen Aksu şarkısını psikopatın biri yorumlasa ‘’ne güzel, ne kadar naif adam’’ diye sevebilirsiniz. Tehlikeli değil mi? Bu örnekleri çoğaltabilirsin, ilginç sonuçlar verir.

Opera kökenlisin, popüler müzik üretiyorsun. Hangi dönemin popüler kültüründe yaşamak isterdin?

Geçmiş bana çok karanlık geliyor. Eski dönemin sanatçıları bana çok bilinmez geliyorlar. Mesela bu yaşadığım dönemin şeffaflığı yok geçmişte. Bu sebeple tam da şu dönemde yaşamaktan memnunum ama konu sanat üretimi ise yine bu dönemde, ama bu dönemin Avrupa’sında üretmek isterdim. Yaptıklarım daha kolay anlaşılırdı. Bu yanlış anlaşılmasın, Amerika’da olmak kesinlikle değil, Avrupa’da üretmek isterdim. Avrupa’nın sanat anlayışını, geçmişini, saygısını bütün coğrafyalara tercih ediyorum. Fakat dünyaya nerede geliyorsan vazifen oradan beslenmek ve anlatmak.

Türkiye’nin ilk eşcinsel yaşam dergisine kapak olan ilk erkek yıldızsın. Türkiye’deki LGBTI haklarını nasıl buluyorsun?

Konunun LGBTI olarak bir ismin altına toplanması bile kötü ve vahşi bence. Bu konuda daha korkutucu şartlarda yaşayan komşu ülkelerimizi de bildiğimiz için yine Türkiye’deki durumu değerlendirirsem, ne amaçla ve neden yapıldığını bilmememe rağmen, bir şeyler yapıldığına inanıyorum. İnsanlar da birbirlerine sahip çıkıyor, özellikle metropollerde farklı cinsel yönelime sahip insanlar açık ve rahatlılıkla yaşayabiliyorlar. Benim de gey ve biseksüel arkadaşlarım var ve onların gerek iş hayatımda gerekse özel hayatımda çok dostluklarını ve faydalarını gördüm. Ve bence asıl sorun eşcinsel insanlar metropoller dışında çok rahat yaşayamıyor.

Fazlasıyla eşcinsel hayranın var, bunu neye bağlıyorsun?

Ben insanları ayırmayı sevmiyorum, insana karşı zaafım var ve insanlar için sanat yapıyorum. İnsanları cinsel yönelimlerine, inançlarına veya maddi gelirlerine göre ayırmıyorum. Sanatımı herkes için yapıyorum ve bu enerjim sanırsam insanlara doğru ulaşıyor.

Arkadaşın olup bu sorunun cevabını biliyor olmama rağmen bir konuya açıklık getirmek gerektiğini düşünüyorum. Hakkında fazlasıyla eşcinsel dedikodusu dönen ünlülerimizdensin, eşcinsel misin? Bu dedikoduları neye bağlıyorsun?

Eşcinsel değilim, bunu açık yüreklilikle söylüyorum. Sanırsam bu dedikoduların sebebi belki ben hayatımı heteroseksüel olduğumun üzerine basa basa yaşama ihtiyacı duymamam olabilir. İnsanların cinsel yönelimlerini üzerine basa basa yaşamasını da anlamsız ve avam buluyorum. Belki dünyada ve ülkemizde o kadar fazla örnek var ki  bu şekilde düşündürüyorumdur. Belki sadece öyle düşünmek istiyordur karışamazsın ki saygı ile karşılıyorum.

Bazen hayata dair doğru cevapları almak için çocukluğumdan yola çıkıyorum, çocukken hayranı olduğum hiç bir sanatçıyı çok seksi bir kadın ya da çok yakışıklı bir erkek diye sevmiyordum. Onları sadece yaptıkları işlerden ve saçtıkları enerjilerden dolayı seviyordum. Mesela çocukken Michael Jackson’ı çok dinliyordum ama onu herhangi bir cinsel dürtüyle örtüştürerek dinlemiyordum. Büyüdükçe insanları kategorileştirmeye, etiketlemeye doğru gidiyoruz. Bu “erkek”, bu “kadın”, “zengin” “fakir” “soylu” “soysuz” “dinli” “dinsiz” diyerek ayrıştırıyoruz. İşte bu da tam anlamıyla kirlenmek oluyor. Konuya çocukluk saflığıyla bakıyor olsak, ne böyle dedikodular olur ne de insanları ötekileştirmeye gideriz.

Bir röportajında ‘’Sanatçı Apolitik Olmalıdır’’ demiştin. Peki sanatın ve sanatçının bir cinsiyeti olmalı mıdır?

Sanat dişidir duygunun en içe dönük halidir. Savaş ise tezattır tamamen insanın en dışa dönük halidir ve erkektir.

Sanatçı apolitik olmalıdır ve siyasete hizmet etmemelidir. Sanatçı insana hizmet etmelidir. Bahsettiğim apolitiklik aslında siyasete hizmet etmemesi gerektiği konusudur. Günümüz siyasetinde partiler kuruluyor, partiler kapanıyor, inan bu konular hiç umurumda değil. Bu konuların beni ilgilendiren tarafı sadece insana dokunan tarafı.

Spiritüel tarafı ağır bir insansın, günümüzdeki metropol insanının ruh halini nasıl buluyorsun?

Şehirleşmek çok önemli bir kavram insanlar o şehirde dönüşüyor zamanla. Geçmişe bakarsak sanat hep şehirleşmeden doğmuştur. Ve mutlaka şehir sanata etki etmiştir Avrupa şehirlerinde bu kavramları çok rahat gözlemleyebiliyorsun. Mesela bir şehirde Barok varsa giyimleri ve sanatları hala abartılı ve özenli İstanbul’a geldiğimizde, şehrin kozmopolitik durumunu aşmış karmaşıklığını yaşayan herhangi biri nasıl bir ruh halinde ve dönemde olduğumuzu anlatabiliyor kıyafet ya da dinlediği müzikle. Resmen bir kutuplar çatışması gibi. İstanbul’da her şeyden var, her fikirden var, bu kadar sanat içinde nasıl oluyor da aynı çatı altında yaşamayı sürdürebiliyoruz, cidden inanılmaz.

İleride bir çocuğun olduğunda, bir gün çocuğun sana eşcinsel olduğunu açıklarsa tepkin nasıl olur?

Ebeveynler çocukların hayatlarını yaşaması adına açılan kapılardır. Çocuğuna doğru etik anlayışla yaşamayı öğretmesi bir ebeveynin en baş görevidir. Her insan belirli sınavlar vermek için dünyaya geliyor. Kimimiz karşı cinsine ilgi duyuyor, kimimiz de hemcinsine ilgi duyuyor. Ben çocuğumun doğru etik anlayışla yaşayacağından emin olduktan sonra hayatında yapacağı her seçime ve yönelime saygı duyar ve yanında olurum.

1 Aralık Dünya HIV farkındalık günü sebebiyle dergimizin Aralık sayısında HIV konusunu işledik. Sence Türk insanı olarak HIV riskinin farkında mıyız?

HIV’nin patlamaya hazır bir volkan gibi bir tehdit olduğunu düşünüyorum. HIV hakkında daha fazla konuşulsa ve daha fazla farkındalık yaratılsa bu ve keşke insanlar başta cinsel korunmanın önemini öğrense çok iyi olur. Toplum olarak cinsel baskı altında yaşadığımız için, cinsellik konuşulması ayıp bir kavram olmaktan çıkamıyor. HIV farkındalığı için öncelikle cinselliğin özgürce konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Halen ülkemizde damacanayla, eşekle köpekle birlikte olmaya çalışan insanlar var, bu daha cinsellikten bi haber HIV’i gel de sen anlat  bu insanlar. Cinsellik doğru öğretilmek zorunda.

HIV farkındalığı konusunda Dünya’da popüler kültür sanatçıları büyük önem taşıdı. Mesela Madonna HIV farkındalığı konusunda birçok proje yürütüp insanları bilgilendirdi. Neden Türkiye’de sanatçıları benzer cinsel sosyal sorumluluk projelerinde göremiyoruz?

Türkiye’de hiç bir sanatçı para kazanmayacaksa veya hiç bir menfaati yoksa, toplumsal hareket için kılını kıpırdatmaz!

Buna kendini de dahil ediyor musun?

Kendimi de dahil ediyorum. Yeterince özgür olmayan sanatçıların işi zor biraz, sadece siyaseten falan anlaşılmasın genel anlamda böyleyiz . Kaygılar ve etkiler altında sanat yaptığımızda kendimiz olamayız. Mesela kendi adıma sık sık ziyarete gittiğim otistik okulum vardı veya kişisel destek verebildiğim dostlarım oldu. Bu platformlar sorumluluk projesi gibi popüler hallere dönüşünce işler biraz değişti ve uzak kaldım. 

Peki bu hiyerarşik durum medya sektöründe de var mı ?

Her sektörde mükemmel işleyen bir hiyerarşik sistem var. Benim bu hiyerarşik sistem içerisinde nasıl var olduğumu sorarsan, sanırım ben çok şanslı bir insanım diyebilirim.

Geçtiğimiz ay Seyhan Erdağ ile yaptığımız röportajda ‘’Türk Pop Müzik Dünyasında Erkek Eşcinsellerin Egemenliği Var’’ demişti. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun?

90 larda erkek eşcinsellerin elindeydi. 2000’lerden sonra başka bir kavramın eline geçti, kapitalizm buraya da el attı. Çıkacak pop sanatçısı, patlatılacak albüm, dizi vs bir düzen tarafından yönetiliyor. Keşke yine eşcinsellerin elinde olsa diyebilirim.

Bunun sebebi acaba sanatçıların siyasilerden fazla dinleniyor ve önem veriliyor olmaları değil mi? Bush’un ABD başkanıyken Madonna’nın kendisinden daha fazla önemsenmesi konusunda bir açıklaması da olmuştu. Türkiye’de de durum bu şekilde mi?

Bush’u kutluyorum, çok doğru bir açıklama yapmış. Kendisi zaten dünyamızın başına değişik bir bela oldu. Siyasiler neden seçim dönemlerinde sanatçılarla daha yakın diye sorsan cevabım sanattaki bu güç olurdu. Türkiye’de de böyle bir durum geçerli ancak ülkemizde herkes sanatçı. Bizim ülkemizde herkesin, her konuda bir fikri var. Bu yüzden bir sanatçının toplumsal hareketi başlatması da çok güç. Gerçek sanatçılarımız ve aydınlarımız olmalı!  Öyle bir haldeyiz ki kim büyük güçse sanatçılar da onların arkasında yer almaya başladı. Bu konuda Da Vinci gibi anlatımlarının altında da anlatım saklayabilen sanatçıları takip etmek gerektiğini düşünüyorum, ki dönemimizde onların da anlatmak istediklerini anlamak isteyen olduğuna inanmıyorum. Daha çok popüler sanatçılar takip ediliyor ki popüler sanatçılardan da sanatın gücü gibi olgular oluşamaz. Bu çok önemli bir ayrım.

Son zamanlarda ülkemizde bilhassa İstanbul’daki bazı belediyelerde LGBTİ hoşgörü kampanyaları başlatıldı. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Bundan doğal birşey yok ki. Ben siyasi taraftan yapılan hiç bir şeyin samimiyetine inanmıyorum. Bunlar yapılması gereken şeyler zaten. Alkışlamak bana saçma geliyor. İnen uçağı “ölmedik şükür” şeklinde alkışlayan yolcularız biz bence.

GZONE DERGİ’Yİ MOBİL CİHAZINIZA İNDİRMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ BAĞLANTILARI KULLANABİLİRSİNİZ:

google play

appstore

Buna da bakın

#BİZEŞİTTİRHEPİMİZ SERGİSİNDEN RESSAM HALİL EREN ESERLERİNİ ANLATTI

Daha önce online olarak sergilenen ve satışa sunulan #BizEşittirHepimiz GZone Pride Art & Design sergisinin …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir