Dünya’nın en büyük yorumcularından biri, Lara Fabian’ın Ağustos ayında ülkemizi ziyareti sırasında kendisiyle GZONE DERGİ Eylül 2014 sayısı için gerçekleştirdiğimiz röportajın tamamı:
RÖPORTAJ: ONUR ÖZIŞIK
Lara Fabian gibi dev bir ismin ülkemize özel bir proje yapmasına pek alışık değiliz, Mustafa Ceceli ile buluşmanız nasıl oldu ?
Los Angeles’da yaşayan, biri Türk asıllı, iki prodüktör arkadaşım, Matt Ersin ve Jean-François Veneziano bana bu projeyi önerdi. Öncelikle Mustafa Ceceli’nin ‘’Es’’ isimli şarkısını dinledim ve şarkının sözlerini anlamasam da Mustafa’nın sesinden ve yorumundan çok etkilendim. Bunun üzerine Matt ve Jean – Francois Mustafa Ceceli ile irtibata geçtiler ve bir gün Belçika’da Matt’in evinde kendisiyle buluştuk. Bu buluşmada piyano başında ilk kez ‘’Make Me Yours Tonight’’ ı beraber söyleyince seslerimizin uyumuna hayran kaldık. Projeye sonrasında şarkının Türkçe sözlerini yazan sevgili Sezen Aksu’da katıldı.
“Neden Türkiye?”, “Neden Brezilya?”, “Neden Almanya?” diye de sorabilirsiniz. Dünya’nın birçok yerinde projelerim oluyor aslında. Bir sanatçı olarak aslında bu da yarışımın da bir parçası. Türkiye’nin ise en büyük farkı, ben ülkenize tek başıma gelmiyorum, yanımda Türkiye’de kitlesi olan bir sanatçıyla, Mustafa Ceceli ile bu kapıdan giriyorum. Mustafa Ceceli ile tanışmamız aslında Türkiye için bir sürpriz.
Ülkemize daha önce de geldiniz. Geçen gelişinize göre ne gibi değişiklikler fark ettiniz ?
Türkiye’ye ilk gelişim, henüz 19 yaşımdayken Çeşme Festivali için olmuştu. Daha sonrasında birkaç kez konser vermek için de geldim ancak hiç bir zaman tam anlamıyla gezmek için vaktim olmadı. Ülkenizin ekonomik ve sivil toplum açısından son yıllarda büyük değişimler yaşadığını ve her yerde olduğu gibi bu değişimlerin sancılı olduğunu biliyorum. Bu yıl ‘’Best Of…Unplugged’’ konserlerim için yeniden Türkiye’ye geleceğim, bu kez İstanbul’u ve insanlarınızı daha tanıma şansım olacağını ümit ediyorum.
Türk kültüründe sizi etkileyen, bu projeyi gerçekleştirmeyi sağlayan konular nelerdir?
Alışılmış, “Ülkenizi çok beğeniyorum” tipi kalıplaşmış sözler beklemeyin benden . Türk kültürünü henüz tanımıyorum. Ama Türkiye’nin sadece “Boğaz manzarası” “Lokum” ve “Kebap” dan ibaret olmadığını çok iyi biliyorum, ve ülkenizle gerçek anlamda “tanışmak” istiyorum.
Benim yaklaşım noktam, doğal olarak müzik. Mustafa Ceceli’nin, Sezen Aksu’nun, Tarkan, Sertab Erener, Barış Manço gibi sanatçılarınızın müziklerini dinlediğimde, bu seslerin, ezgilerin ve renklerin arkasında binlerce yıllık bir uygarlık birikimi ve detaylarla dolu bir dünya olduğunu duyuyorum. Daha önceleri başka ülkelerde de düetler yaptım, farklı dillerde şarkı söyledim. Bunların her biri, bir macera. Hepsi bende iz bırakan ve beni hem sanatçı hem de insan olarak zenginleştiren buluşmalardı. “Al Götür Beni” de, benim için hem Mustafa ile hem de muazzam zenginlikte ve kompleksite içeren bir kültür ile tanışmanın ilk adımı oldu. Tanışmanın daha ilk aşamasındayız.
Mustafa Ceceli ve Sezen Aksu dışında ülkemizden beğendiğiniz ve beraber şarkı söylemek istediğiniz sanatçılarımız var mıdır ? Kimlerdir?
Daha önce belirttiğim isimler dışında, Matt bana ülkenizin diğer müzik stillerini de dinletti. Bana bir playlist hazırladı. Ajda var, Tarkan da var. İçindeki bütün isimleri ezbere bilmiyorum. Sadece pop değil, Klasik Türk Müziği , Turk Halk Müziği, “Arabesk” ve “Fantezi” stilininden ornekler dinledim, hem “klasikler” olarak anılan sanatçılarınızdan, hem de genç nesilden örnekler.
Bunları dinlediğimde, müziğin evrenselliği konusundaki söylemin ne derece doğru olduğunu bir kez daha görüyorum. Ayrıca, bildiğiniz gibi ben kismen Italyan asıllıyım, annem Sicilya kökenli. Sicilya Akdeniz’in tam ortasında. Akdeniz kültürü benim DNA’imde var. Bazı Türk müzik ezgileri dolayısıyla bana zannettiğinizden çok daha yakın. Anlamadığım sözlerden öte, şarkıların ve seslerin ifade ettiği duyguları içimde hissediyorum. Ama ısmarlama şeklinde şu ya da bu sanatçıyla düet yapmak isterim demek, kendimi beğenmişlik olur. Düetler hesaplanarak yapıldığında olmuyor; Doğal olarak, hayatın yolunuzda karşınıza çıkardığı insanlarla, bir şeyleri gerçekten hem sanatçı olarak, ama özellikle “insan” olarak paylaşıyorsanız bir şey ifade ediyor ve güzel oluyor. Mustafa ile yaptığım bu projenin de bundan dolayı her anlamda “güzel” olduğunu düşünüyorum.
Jenerasyonum için çok önemli bir idolsünüz, şarkılarınız duygularımızın fon müziği niteliğini taşıyor. Bu durum size neler hissettiriyor?
Ben konuya daha çok sahip olduğum bir şans olarak bakıyorum. Bu şansa sahip olduğum için şaşkınlıktan çok şükran duyuyorum. Bana beslenen sevgiye sebep aramıyorum, tıpkı aşk adına da bir sebep aramadığım gibi. Sanırım asıl konu özde hislerin karşı tarafa geçip geçmediği. Bu büyük bir büyü, bu sebepten bu konu hakkında herhangi bir açıklama aramamak gerekiyor, sadece yaşamak gerekiyor. Nasıl hissettiğimi ise tek bir cümleyle özetleyebilirim: Kendimi gerçekten şanslı hissediyorum.
Hoşgörü için birçok projede yer aldınız, özellikle ‘’Deux ils, Deux Elles’’ video klibinizde de açıkça homofobiye karşı olduğunuzu belli ettiniz. Bu proje nasıl doğdu?
Hoşgörü çok önemli bir konu. Hoşgörülü olmak eninde sonunda homofobi gibi ırkçı yaklaşımları sonlandıracak.
Konu hoşgörüden açılmışken, geçtiğimiz sene ülkemizde Eurovision gibi bir müzik yarışması bile belirli kitleler tarafından tepki toplayıp, ülkemizde yarışmacılardan birinin bir trans birey olması sebebiyle yayınlanmadı. Bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Sanırım bir muhafazakarlık biçimi söz konusu. İnsanları farklılıkları sebebiyle dışlamak aslında tahmin edemeyeceğiniz ilerici gruplar arasında, hele Dünya’nın en medeni ülkelerinde bile benzer durumlar var. Bazen toplum ve aile yaşantılarında, yanlış inançlar sebebiyle sınırlar olabiliyor, ben bu yapıları yargılamıyorum, bir sanatçı olarak bu yapıdaki insanların nasıl bu önyargıları, korkuları, fobileri aşabileceklerini anlamaya çalışıyor ve müziğimi kullanarak bu insanlara farklılıklara karşı hoşgörülü olmak adına bazı mesajlar iletip ufuklarını açmaya çalışıyorum.
Bu konularda sizin sorunuz gibi Türkiye’den konuşabileceğimiz gibi Rusya’dan, ya da Fransa’nın muhafazakar Hristiyan’larından, İtalya’da eski Papa’nın açıklamalarından da konuşabiliriz. Bu konuya ülkesel olarak değil, genel bakmak gerekiryor. Yıl 2014 olmasına rağmen sanırım Dünya’da inançlar ve hoşgörü ile ilgili çözülemeyen ve özellikle de LGBTI’leri de etkileyen büyük bir problem söz konusu.
Eurovision’dan konuşurken, bu yarışma sizin kariyeriniz için de büyük bir adım niteliği taşımıyor mu?
Büyük bir adım değil ama benim kariyerimdeki ilk televizyona çıkışımdı. Kariyerimdeki büyük adım ise Fransızca olmasına rağmen bütün Dünya’yı dolaşıp her ülkede bilinirlik sağlayan ‘’Je T’Aime’’ isimli şarkıdır.
Eşcinsellerin sanat üzerindeki etkileri tartışılamaz, peki sizin kariyerinizde hiç eşcinsellerin etkisi oldu mu ?
Ailemden sonra benim için en önemli insan, en yakın arkadaşım bir eşcinsel. 30 yıldır tanıdığım bu insanın homofobi ve ırkçılık sebebiyle neler yaşadığını bilmem, onun arkadaşı olarak şahit olmam ve ona karşı beslediğim sevgi beni Dünya’daki hoşgörü problemiyle ile ilgili bir şeyler yapmaya iten sebeplerdendir. Ve bu insan da tek değil, etrafımda fazlasıyla eşcinseller var.Onları neden bu kadar sevdiğimin sırrı sanırım fazlasıyla duygusal olmaları, içlerinde her iki cinsiyeti de yaşıyor olmaları ve yaratıcılıklarının sınırsız olması.
Bu konuyla ilgili ilk yazdığım şarkı ‘’La Difference’’ oldu, ve sonrasında ikincisi ise ‘’Deux ils, Deux Elles’’ oldu. Daha fazlasını yazmak zorunda kalmadığım zamanların da geleceğine inanıyorum. Bir sanatçı olarak bu ayrımcılığa parmak basmak zorunda olmadığım, insanların farklılıkları kabul edeceği günlerin bir an önce gelmesini diliyorum.
Birçoğumuz için ‘’Je T’aime’’, Immortelle gibi şarkılarınız hayata karşı ders niteliği taşıyor. Sizin için bir hayat öğretmeni diyebiliriz. Sezen Aksu ki bu toprakların en büyük öğretmeni, ‘’Al Götür Beni / Make Me Yours Tonight’’ da onun sözlerini Türkçe yorumladınız. Bu iki büyük öğretmenin buluşmasında hakkında neler söylemek istersiniz?
Sezen Aksu gibi mistik, duygulu ve spiritüel bir şairin sözlerini yorumlamak gerçekten tarif edilemeyecek bir his.
Özel hayatınızla neredeyse hiç haber olmayan bir sanatçısınız. Şarkılarınızı dinlediğimizde sizin gerçekten çok güçlü, savaşçı bir kadın olduğunuzu hissediyoruz. Peki özel hayatınızda şarkılarınızda olduğunuz kadar güçlü müsünüz, yoksa aksine kırılgan mısınız?
Sanırım her ikisinin de bir karışımıyım. Bir kadınım, bir eşim ve bir anneyim. Eğer hayatınızda annelik kadar büyük bir sorumluluk alıyorsanız güçlü olmanız gerekir ve evet güçlü bir kadınım. Diğer tarafta her insan gibi benim de hassas olduğum, kırılgan olduğum dönemlerim oluyor. Ne mutlu ki bu dönemlerimde beni yalnız bırakmayan çok güçlü bir çevrem, dostlarım ve ailem var. Eğer sorunuz göründüğüm kadar güçlü olup olmadığımsa, sanırım değilim. Daha çok kaygılı bir insan olduğumu düşünüyorum.
GZONE DERGİ’Yİ İSSUU ÜZERİNDEN TAKİP ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ BUTONU KULLANABİLİRSİNİZ…