Murat Renay, BENİM ÇOCUĞUM isimli belgesel filme de konu olan LISTAG (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Aileleri İstanbul Grubu) üyelerinden Pınar Anne ile söyleşti.
Pınar anne 52 yaşında. Kayseri’de doğmuş ve çocukluğunda asker bir babanın kızı olarak Türkiye’nin her yerini dolaşmış. Kendi yaşlarındaki, Türkiye’de doğan ve büyüyen çoğu kadın gibi “hanım kız” olması, akşam kararmadan eve gelmesi öğütlenerek, ayıplar günahlar ve yasaklarla büyümüş. 22 yaşındayken kendi deyimiyle “dünyayı görmeden” flört nedir bilmeden kırmızı kuşağıyla evlenmiş. Yıllar sonra eşinden boşanmış. Zorlu bir beyin ameliyatı geçirip, ölümden döndüğünün hemen ertesinde 16 yaşındaki oğlunun erkek bedeninde kadın ruhu taşıdığını ve cinsiyet değiştireceğini öğrenince büyük bir aydınlanma sürecine girmiş. Bu süreç onu LISTAG’a yani Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Aileleri İstanbul Grubu’nun Ocak 2008’de kurulmasına kadar götürmüş.
Ben onlarla büyük gurur duyuyorum. Onların LGBT bireylere verdikleri destek için çok müteşekkirim. Tüm LGBT ana-baba’larının onlar gibi çocuklarına sahip çıkması dileğiyle.
Pınar anne ile Türkiye’de bir transseksüel annesi olma yolculuğunu konuştuk…
-Aydınlanma sürecinizden önceki kafanızdaki “iyi anne” tanımı neydi?
Ben iyi bir anne olmayı, evde hijyenik bir ortam olması, iyi yemekler yapmak, kocamı memnun etmek, çocuklarımın ihtiyaçlarını görmek olarak düşünürdüm. Maaşsız bir hizmetli gibi yani. Çocuklarımı da büyütürken hep fedakarlık yapacaktım ki bunun ödülünü daha sonra onlar büyüyüp kafamdaki “hayırlı evlat” tanımına oturunca alacaktım. Öyle bir düşünce yapım vardı.
-Sonra eşinizden 36 yaşında boşanmışsınız. Aileniz buna karşı çıkmış.
Evet, bana “birini mi buldun” dediler. Bu beni çok yıprattı ancak bu gibi tepkilerle mücadele ettim. Sonrasında 2006 yılında bir beyin anevrizması geçirdim. Ölüm riski yüksek olan bir ameliyattı.Öbür tarafa gittim geldim.Ameliyat sonrası yoğun bakımdayken kendimi sorguladım. Hayatın çok kısa olduğunu, koyduğumuz kuralların,üzüldüğümüz şeylerin ölümün yanında çok boş olduğunu gördüm ve benim değişimim aslında orada başladı.
-Her musibette bir hayır vardır derler. Ameliyat sonrasında çocuğunuzdan sonra beklenen itiraf geldi.
Hastaneden taburcu olduğum gün eve geldiğimde çocuğum bana açıldı. “Anneme bir şey olursa ben bunu hemen söyleyeyim” demiş. Kendi vicdanını kurtarmak istemiş. Bana “sen ölseydin, ben anneannemle ve babamla yaşayamazdım”dedi.
-Siz zaten onun bu özel durumunu keşfetmiş miydiniz?
Keşfetmemiştim, hissediyordum. Bilmiyoruz ki o zamanlar böyle bir şeyi. Kafamızda böyle bir konsept yok. Sadece şunu biliyoruz: Kız gibi yapma, kız gibi davranma. Oğlum, al topu futbol oyna, bebeklerle oynama.” Ben maç izliyordum mesela ama onun umurunda değil. Ben onun yüzünden futbolla ilgilene ilgilene fanatik Galatasaraylı oldum.
Bize öğretilen bir kadın bir erkek vardır, birbiriyle evlenirler ve çocukları olur. Erkekler babalarını kadınlar ise annelerini kopyalarlar. Bizim düşünce yapımız buydu. Feminenler, homolar, yumuşaklar ise “sapkınlar” olarak öğretildi bize. Feminenlik ve maskülenlik de öğretilen bir şey aslında ya neyse.
Yer yüzünde her şey zıtlık üzerine kurulu. Heteroseksüellik varsa bunun karşıtı da olacak elbette. Biz bunları çocuklarımızla bu yola girdikten sonra ancak bunları irdelemeye başladık.
-Düşünceme göre, ebebeynlerin çocuklarının homoseksüel, transseksüel olmasını istememesinin nedeni öncelikle onu korumak için…
En birinci sırada, beyne giden ilk ileti olarak tek bir düşünce oluyor aklınızda: Elalem ne der? Biz saçımızı elaleme göre kestiririz, kıyafetimizi ona göre giyeriz, balkonda oturacaksak bile “komşu ne der” diye düşünürüz. Sadece bizim toplumumuzda da değil en açık fikirli ülkelerde bile yerel olarak bu mahalle baskısı var. Yurtdışında bir araya geldiğimiz LGBTT aile örgütleriyle de sorunlarımızı yazıp çizdiğimizde, en büyük sorunumuzun bu olduğunu görüyoruz. Akdeniz ülkelerinde özellikle. Ben çok irdeledim bu işleri. Bizim yurdumuzda,bizim insanımızda bir bağımlılık hastalığı var.Biz çocuklarımıza çocuklarımız da bize bağımlı. Bir kontrol hastalığı var. Kimsenin kendi hayatı olmuyor. Bireyselleşemiyoruz biz. Özgüven eksikliğiyle büyüyoruz.
-Homofobiklerin veya bilgisizlerin tutunduğu bir şey vardır ya, “çocukluğunda bir travma yaşadı da bu çocuk böyle oldu” argümanı. Çocuğunuz böyle bir şey yaşadı mı?
Yok hayır. Öyle bir şey olmadı. Şimdi bakın,çocuğunuz size böyle bir serzenişte bulunduğunda yani “anne benim bedenim başka ruhum başka” dediğinde, öncelikle aklınıza gelen ilk şey, onun bir ruh hastası olup olmadığı oluyor ya da birinin ona tecavüz ettiğini düşünüyorsunuz. Aklınıza bin tane soru geliyor.Hormon eksiliği midir, babayı kopyalayamadı da anneyi mi kopyaladı vs. Bunların cevabını bulma süreci uzun oluyor ama hiçbir şekilde heves olmadığını anlıyorsunuz. Zaten kim bunu seçebilir? Kim böyle zor bir hayatı yaşamak ister? Kapı dışarı adım attığında aşağılanmak ister? LGBT olmayan bireyler bile “eteğinin şurası kötü” dendiğinde komplekse giriyor.Kimse bunu şımarıklıktan veya heves ettiğinden seçmez.
-Siz uzun bir süre çocuğunuzla bir çok doktor dolaştınız, durumu “çözmeye” çalıştınız.Sonunda bir doktor size dedi ki “Bazı kişiler böyle doğar, öyle ölürler. Çocuğunuz bir transseksüel”
Evet. Orada tokadı yedim.O anda “Trans mrans” hiçbir şey gelmedi aklıma.Çok ağladım sızladım. O anda erkek olarak bildiğim çocuğumun öldüğünü hissettim. O çocuğum kayboldu,yok oldu.
–O gitti başka biri geldi yani?
Gelmedi hemen! Önce baya bir arafta kaldı. Durumu öğrendikten hemen sonra, oturup ağladığım bankın üzerinde erkek çocuğum öldü ve bir kız çocuğum dünyaya geldi ama bu dünyaya geldiği ortam çok karanlıktı. Ailemin, çevrenin bütün dediklerine rağmen ben kendi kendime dedim ki “ben bu olaya çocuğumun tarafından bakayım”. Mesela ben ruh olarak bir kadınım ama bir erkek bedenine hapsolmuşum. Penisim var, kıllarım var, memem yok, vajinam yok. Kabus gibi bir durum.
Ben hep şunu düşündüm, benim ailem tarafından hayallerim ertelendi ve istediğimi yapamadım. Hep “elalem ne der” düşüncesi için her şey benden çalındı. O bankın üzerinde oturduğumda iki kart açıldı önümde : “Elalem” mi yoksa “çocuğum” mu olacaktı seçeceğim kart? Ben çocuğumu seçtim. Ben bu “elalem”le uğraşmayacağım, ben çocuğumun yanında olacağım, önünde ya da arkasında değil, yanında yürüyeceğim, ben de onunla öğreneceğim dedim. Bilmiyorum ki bir şey o an.
-Sizin anne babanız bu duruma ne dedi? Asker hakimi bir babanız varmış. Onların yaklaşımı ne oldu?
Hep bu “asker baba” miti vardır ama ben buna katılmıyorum. Benim babam bunu öğrendiğinde beni aradı ve “çocuğunu sakın bırakma” diyerek beni destekledi. Tam tersine, annem çocuğuma tepki gösterdi ve “sen müslüman bir erkek olarak utanmıyor musun böyle olmaya?” gibisinden laflar etti. Ancak ben çocuğumu bu konuda uyarmıştım zaten. Bütün o süreç boyunca da çocuğumu onlardan uzak tuttum. Onu da “Anneannen seni anlayınca sana dönecek” diye teselli ettim. Öyle de oldu zaten.
-Kızınızın bu cinsiyet değişimi süreci nasıl geçti?
Çocuğumu değişene kadar çevreden, eşten dosttan, konu komşudan neredeyse herkesten onu sakladım. O da içeride kozasını ördü. İpekböceğiydi, kozasını deldi. Onu kelebek yapmaya uğraştık. Çocuğum değişim sürecinden sonra erkek olarak girdiği evden Paris Hilton gibi çıktı bir gün. Onu böyle gören kimse bir şey diyemedi, diyemez de. Çocuğumu koluma takıp ben çıkmışım evden, kim ne diyebilir?
-Tam burada onu sorayım. Ne gibi sorunlar yaşadı çocuğunuz? Toplumla, kanunlarla, kabul görme ile ilgili? Elbette siz onu bu süreçte pamuklara sarmaya çalışmışsınız ama bir de gerçek hayat var.
Okulda kızıma “dönme” dediler. Başka büyük bir olay olmadı, olamaz. Arkasında ben varım. Lisede onu kolejden almak zorunda kaldım yine de. Kötü deneyimler edinmesini istemedim.
Cinsiyet değiştirme uzun bir süreç. Pembe veya mavi olan bir nüfus kağıdı hikayesi var. 18 yaşına kadar velinizin rızası bile olsa isim değiştiremiyorsunuz. Sınava girecek, evrağı mavi kendi pembe. Sınav yapılacak yerde bir kimliğe bakıyorlar bir ona bakıyorlar uzun uzun. Çocuğun bütün enerjisi düşüyor. Ayrıca sokakta kimlik sorulduğu zaman da aynı sorun. Hatta o zaman polis direk nezarete alıyor bu insanları. Ben çocuğumu sokağa çıkarmadım o süreçte, sonra da çareyi ona ehliyet almakta buldum. En azından rengi yok.
Bütün bu zamanlarda ben onun yanındaydım, annesi yanında olmayan biri nasıl dayanacak bunlara?
-LISTAG’ın oluşumu da bütün bu nedenlerden dolayı oldu değil mi? Kendinizi daha aktif olmaya mecbur hissettiniz?
Başlarda korktuğum şey şu olmuştu: Benim erkek çocuğum yok oldu ve ben bir transseksüel dünyaya getirdim. Ne yapacağımı bilmez durumdaydım. Dedim ki, bir tek ben miyim bunu yaşayan bu dünyada?
2-3 anne ve bir baba toplandık en başta. Ben o zor dönemlerimi o ailelerle atlattım. Baktık ki birbirimize iyi geliyoruz, gönülü bir grup kuralım dedik. LISTAG öyle oluştu. Çocuğumun 16 yaşında bana açılana kadar zorluk çekmesine çok üzüldüm. Ayrıca kendi tarafımdan bakınca da, bana toplum bunu öğretmediği için aydınlanma sürecimde o kadar çok acı ve sıkıntı çektim ki, buna isyan ettim. Ben zamanında bilseydim ki transseksüel bir çocuk da doğurabilirim, bir homoseksüelin annesi de olabilirim, ben bu acıları yaşamazdım ve ona da yaşatmazdım. Onun için görünür olmaya karar verdim. Kimse bunu yaşamasın diye.
Şimdi bana yeni bebeği olanların söylediklerine biraz gülüyorum. Mesela “erkek oldu” diyorlar. İki virgül bir nokta var bu işte. Doğdu ve cinsiyet organlarına bakıldı bir virgül at, 2-5 yaş arası cinsel kimliği belli oldu bir virgül at, o yaştan sonra sana açıldığı döneme kadar bekle sonra nokta koy.
Bir bebek doğduğu zaman biz gidip kitaplar alıyoruz, erkek ve kız çocuklar için ayrı ayrı. Biz de LISTAG olarak bunun aynısını “Ben bir transseksüel annesiyim” olarak hazırladık.
-Türkiye’nin her yerinden bir çok hikaye geliyordur sizlere. LGBT aileleri özellikle bu mahalle baskısı yüzünden çözümsüz kalıyor olmalılar. Çok zorlanıyorlar ve İstanbul’da da değiller. Onlara, size gelemeyecek durumda olanlara ne tavsiye verebilirsiniz?
Aslında kalkıp bize geliyorlar da. Söz konusu çocukları olunca nereden olursa olsun geliyorlar. Ancak biz de gidiyoruz. İstanbul’da LISTAG annesi olmak o kadar önemli değil bence. Bakın mesela, biz Denizli’ye bir “aile komisyonu paneli” için gittik. O panele, bir hacı amca ile hacı teyze geldi. Kızlarının transseksüel olduğunu, bütün ameliyatları gerçekleştirdiğini, şu anda da bir resim öğretmeni olduğunu anlattılar. Zamanında çok acı çektiklerini, semtlerindeki simitçinin bile ona hakaret ettiğini söylediler. Bütün bunlara göğüs germişler. Ben kalktım kadıncağızı kucakladım, öptüm.”Asıl eli öpülecek anne sensin” dedim.
Adana’dan Eskişehir’den derneğimize gelip giden annelerimiz var. İnternetten, bizim blogdan yardım alıyorlar.Oradaki yazıları okuyorlar. Bizi arıyorlar. Bizim amacımız öncelikle anneyi rahatlatmak. “Dünyada sadece sen yoksun. Çocuğundan uzaklaşma.Onu yabancılaştırma.” diye öğüt veriyoruz. Çünkü çocuk açıldıktan sonra da bir süreç başlıyor. Çocuk aileyi inceliyor “Acaba bana bu yüzden mi bağırdı, beni hala seviyor mu?” diye düşünüyor. O çok hassas bir süreç. O süreçte reddedilme yaşayan LGBT bireyler yanlış yollara sapabiliyorlar.
Elbette biz bunları ailelere anlatırken herkes bizleri bir anda benimsemeyebiliyor. Bize “ne kadar da rahat anlatıyorsunuz bu süreci” diyen de oluyor.”Bunlar da mı sapık” gözüyle bakan aileler olabiliyor ilk karşılaşmalarda. Ben kendimi açıklamak zorunda hissediyorum: Biz sizden daha çok ağladık, açılacak kimseyi de bulamadık. Sanmayın ki bu süreci bir günde yaşadık”
-Hiç hükümet tarafından kısıtlamayla karşılaşıyor musunuz?
Görünürde hayır. Olamaz zaten.
Biz meclise gittik. Derdimizi anlattık. Ben onlarla konuşurken masaya yumruğumu vuruyorum zaten gerekirse. ”Ben hiçbir zaman bir transseksüelin annesi olacağımı düşünmedim. Bunu benden iyi kimse bilemez” diyorum. Eğer benimle aynı süreci yaşamış biri konuşursa kaale alıyorum, eğer başka niyetlerle beni eleştiren olursa onu dinlemiyorum bile. Bu iş öyle dışardan konuşmayla olmuyor. Ben de çocuğuma iyi bir gelecek planlamak istiyorum, öfkeli bir birey olmasını, onu zoraki seks işçiliğine itmeyi istemiyorum.
Aile bakanımızı, Fatma Şahin’i çok seviyorum.(Gülüyor) Onlar da ailenin korunmasını ve muhafaza edilmesini istiyorlar. Tamam, biz de LGBT çocuklarımızla bir aileyiz zaten, değil miyiz? Bu yüzden bize bir ses çıkaramıyorlar, çıkaramamalılar, yoksa kendilerine ters düşerler.
Zaten ben mecliste ilk konuşmamı açarken milletvekillerine dedim ki “Siz bizim çocuklarımızı, LGBT’leri biliyorsunuz, duyuyorsunuz, okuyorsunuz. Ancak onların bir anası-babası var mıdır, arkalarında mıdır bilmiyorsunuz. İşte o ana-babalar, o aileler biziz! Anayasa çalışmaları yapıyorsunuz. Bu süreçte bize ihtiyaç duyarsanız, biz bir-iki kişi değiliz, otobüslere doluşur geliriz,merak etmeyin!”
-İnşallah sizlere ihtiyaç duyarlar da gidersiniz. Bu süreçte ailelerin olmaması gibi bir durum kabul edilemez.
Önemli olan tohumları ekmek. Orada olduğumuzu göstermek. Ben de aynı şartlarda 9 ay karnımda çocuğumu taşıyıp dünyaya getirdim. Mecbur muyum illa heteroseksüel bir çocuk doğurmaya?
Pınar anneye ve LISTAG’a çok teşekkürler.
LİSTAG Danışma Hattı:0531- 467 77 53
Çocuğunun veya bir yakınının eşcinsel, biseksüel ve/veya trans olduğunu öğrenenler için
LISTAG hakkında daha detaylı bilgi ve diğer LGBT anne-babaların hikayeleri için http://listag.wordpress.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz.
(Röpörtaj 14/11/2012 tarihinde yapılmıştır)